Sorunları konuşamamak İslam dünyasının temel meselesidir
Krizi en derin yaşayan toplumlar, İslam toplumlarıdır
Özgür Yazarlar Birliği’nin “Neden ve Sonuçlarıyla İslam Düşünce ve Siyasetindeki Kriz” başlıklı tartışma dizisinin ilk konuşmacısı Ümit Aktaş idi.
“Peygamberimizin kılıçla savaşmak zorunda kalması trajik bir durumdur. Ama insanın yaşamı bir trajedidir.” diyen Ümit Aktaş kriz sürecini tarihi seyri üzerinden değerlendirirken özgürce konuşup tartışmanın önemine vurgu yaptı.
İslam düşüncesinin oluşumu bahsinde “Allahın halifesi olma iddiası yanlış bir zihin inşasıdır.
O yanlışlık uzun asırlar boyunca sürdü. 1924 o tarihin kapanma noktasıdır. Kaldırılan şey zaten halifelik değildi. Gerçeklik ortaya çıkınca bunu tartışmaya başladık.
Hilafet kavramının tabi bir karizması var. Bazı örgütler bundan yararlanmak istiyor.
Halifenin nasıl olacağına ilişkin siyasetnamelerde bir sürü özellik sayılmıştır. Boyu posu, gücü kuvvetine kadar. Tabi çoğu halife o özellikleri taşımıyordu.” diyen Ümit Aktaş,
siyasal krizlerin düşünsel bir krize de evrildiğini, baskıcı dönemlerin sürdürüldükçe farklı düşünsel çevrelerin sindiğini ve muhafazakâr anlayışların bu baskı ortamında ortaya çıktığını dile getirdi.
“Bu düşünsel krizden tam olarak çıkılabilmiş değil.” diyen Aktaş, İbn-i Haldun, İbn-i Teymiye gibi isimlerin bunun işaretlerini vermiş olduklarını söyledi ve İslam dünyasının yenilmişliğini anladıktan sonra krizi konuşmaya başladığının altını çizip şu vurguları yaptı: “Bu krizin ifade edilmesi için dış etkene ihtiyaç vardı. Kendimiz bunu itiraf edemedik.”
“Medeniyet dediğimiz ölüm yapıları gerçekliğin üzerini kapattı.” diyen Aktaş, gerçeklerle yüzleşmemizi engelleyen medeniyetçi söylemi aşmamız gerektiğini ifade etti.
Batı istilasının İslam coğrafyasında olumsuzluğa matuf bir kabulleniş yarattığını ifade eden Aktaş, iktidarların yenileşmeci düşünceye geçit vermediğini “Efgani canlı canlı mezara gömülmüştür.” örnekliğiyle açıkladı. Birçok hareketin farklı açılardan tesirler ürettiğini söyleyen Ümit Aktaş, Vahhabilik hareketinin bir yandan Osmanlı modernleşmesine karşı çıkarken diğer yandan yenileşme hareketine de karşı çıktığını, bunun bir donuklaşma ürettiğini ifade etti.
Sözlerini “Yaşadığımız kayıp olmamız gereken yerle aramızdaki makası açmıştır iyice.” diye sürdüren Ümit Aktaş, yenileşmeyi ifade eden ve bu donuklaşmadan kurtulmayı amaçlayan İslamcı hareketi tartışırken “Elbette İslamcılığın her adımı doğru kabul edilemez ama bugünkü bazı eleştiriler İslamcılığa haksızlık yapmaktadır. Zaman ve koşulların farklılıkları her zaman değişiyor, bunlar göz önünde tutulmalıdır. Kendimiz bile çok farklı süreçlerden geçtik. Anlayışlar çok değişti. Bir yirmi yıl önceki konumumuzda değiliz, yarın hangi aşamaya evrilebileceğimizi bilmiyoruz.” diye konuştu ve
“İslamcılık kendi fonksiyonunu ikmal etmiş, bitirmiş değil. Bitmesi için İslam dünyasının sorunlarını ortadan kaldırması gerekir.” dedi.
İslam dünyasında bir özgüven problemi olduğuna dikkat çeken Aktaş, Kürt meselesini örnek verdi ve şunları ifade etti: “Tarafların konuşması önemlidir. Sorunları konuşamamak İslam dünyasının temel meselesidir. Suriye’de onlarca grup konuşamadığı için mevziiyi IŞİD ele geçirdi. Türkiye’de de durum budur. Birlikte tartışma seviyesine ulaşamadık.”
Bugün yaşanan karmaşada kavramlarımıza dönük bazı kirletilmelere dikkat çeken Ümit Aktaş, “Bizim cihatçı, cihadist gibi batılılar tarafından kullanılan kavramları kullanmamız kabul edilemez. Cihad, Kur’an’da üzerinde önemle durulan bir kavramdır. Emek kavramından daha geneldir. Sahip çıkılması gereken bir kavramdır. Cihad kavramı katledilmemelidir. Tamam, bugün yapılan birçok şeyin cihatla alakası yok. Cihad bütünlüklü bir çabayı ifade eder. Uluorta kafa kesip adam öldürmekten berîdir. Cemaat kavramı da mühimdir, bu kavramı arızi yapıların üstlenmesine izin vermemeliyiz. Biz bazı kavramları kullanmayı uzun süre reddettik. Bir emek kavramını sol etkisi iddiaları yüzünden rahatça kullanamadık. İran Devrimine kadar devrim kavramından ürktük.” diye konuştu.
İslam dünyasının kategorik parçalanmışlıkları aşması lazım geldiğini ifade eden Ümit Aktaş, “Kürtlerle efendilik iddialarını bir kenara bırakıp konuşmak gerekir, herkesin hakları tahkim edilmelidir.” dedi ve “Neden farklı çevrelerle birlikte yaşayabileceğimizi kabul etmek istemiyoruz, sorgulanması gereken budur.” diyerek zihinsel asıl probleme odaklanmak gerektiğini ifade etti.
Tutarlı, inanmış bir hat oluşturulabilirse yenilmişliği aşabileceğimizi söyleyen Ümit Aktaş “Hamas, Hizbullah, Arap ligini daha önce mağlup eden İsrail’i birçok defa yenilgiye uğrattı. İnanmış bir toplum, düşmanı ne kadar güçlü olursa olsun asla yenilgiye uğratılamaz. Bu temel gerçekliği görmek lazım.” dedi ve konuşmasının sonunda krizi en derin yaşayan toplumların İslam toplumları olduğunu, sahici sonuçların ancak emeğimize, cehdimize dayanarak ortaya çıkacağını hatırlattı.
Haber: Elvan Sezen
Not: Konuşmanın tamamı Tasfiye Dergisinde yayımlanacaktır.