İslami Hareketler, Kadının Fitne Olma Durumunu Tersine Çevirip Kadını Özne Yapma Düşüncesini Savunmuştur
Özgür Yazarlar Birliği’nin “İslami Siyasi Düşünce Birikiminin İzinde” başlığıyla yürüttüğü tartışma dizisinin yedinci programının konuşmacısı İslami Hareketin Söylem ve Pratiğinde Kadının Özneleşmesi başlığı ile Alev Erkilet’ti. Programdan notlar şu şekilde:
• Bir süredir bu konunun toplumsal faaliyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanlarına kafa yoruyo-rum. Toplumsal faaliyet alanı ise ikiye ayrılıyor ve bunlardan biri İslam Düşüncesinde yani teoride kadının yeri, diğeri ise pratikteki kadının yeri. İkisi de birbirini besleyen ve kopuk düşünülemeyecek süreçler. Ben daha çok İslamcılık bağlamında yani toplumsal hareket merkezli bir değerlendirme yapacağım.
• Öncelikle bu konuda ‘gerçek İslam’ ve ‘öze dönüş’ kavramları önemli bir yer tutuyor. Literatüre baktığımız zaman, ister Teymiye olsun, ister Şeriati veya İkbal’de ki ana tema ‘gerçek İslam’ temasıdır. Bu olmadan hiçbir tezi anlamamız mümün değildir.
• Elbette tek bir hakiki İslam yok, farklı toplumsal hareketlerin tanımladığı farklı gerçek İslamlar var ama hepsinde hakiki İslam’a ulaşma çabası, kadın teması ve kadının yüklerinden arındırılma çabası ortak noktaları. Öze dönüş derken de Asr-ı Saadet Döneminden ve ana kaynaklardan bahsediyorum. Yani direkt olarak Hz. Peygamberin kadına bakışı ve uygulamalarını, Peygamberce yaşanmış ve deneyimlenmiş olanlara erişmeyi kastediyorum. Peygamberin kendi eşiyle, kızıyla, çevresindeki kadınlarla olan ilişkisi ve kadınların toplumsal pozisyonuna verdiği onay konusuna odaklanmamız gerekiyor. Hz. Peygamberin bu konuda bize örnekliği nedir, bunlara erişmemizin gerekli olduğuna inanıyorum.
• Bu hususta gördüğüm önemli bir husus ise Hz. Peygamber dönemi yerine sanki bu dönemmiş gibi dört halife döneminin bize sunulması ve orada Peygamberin işin içine katılmaması… Geleneğin model haline getirdiği şey, Peygamberden sonra tekrar ortaya çıkan kavmiyetçi, saltanatçı uygulamalarda kadının pozisyonu olmuştur.
• Dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta örneğin Hz. Havva ve yasak elma konusu. Bu konu kadının fitne kaynağı olarak görülmesinin temelini oluşturan bir konudur. Ancak Hz. Havva’ya bu bakış açısı Kur’ânî değildir, Hristiyan inancının bir parçasıdır. Kur’an ise ilk günah olarak bilinen yasak elmayı yeme konusunda suçu yalnız Hz. Havva’ya yüklememiş, Adem ve Havva arasında paylaştırmıştır. İslami hare-ketler, kadının fitne olma durumunu tersine çevirip kadını özne yapma düşüncesini savunmuştur. İkinci bir nokta ise kadının aklının ve imanının eksik olduğu düşüncesi… Gelenekte sıkça rastlanılan bu düşünce kadını vahyin direkt muhatabı olmaktan çıkaran ve kadın ile Allah’ın arasına kocasını, babasını, abisini sokan bir düşünce… İslami hareketler ise kadına “Sen doğrudan doğruya Allah’ın muhatabısın!” demiştir. Kocaya itaat ederek dindar olunmayacağını yalnızca daha kadın olunabileceğini, bunun İslam ile ilgisi olmadığını vurgulamıştır. Humeyni’nin kadınların kimseden izin almadan sokağa çıkmasının önünü açan fetvası da buna örnek olarak verilebilir. Kadını doğrudan muhatap kabul edip onu toplumsal hareketliliğin içine çekmesi İslami hareketlerin temel vurgularındandır.
• Çok eşlilik mevzusu ise İslami hareketlerin bir diğer eğildiği konulardandır. Tüm hareketler çok eşliliğin olabileceğini kabul etmelerine rağmen haz merkezli bir çok eşliliğin, kadın biriktirmeye varan bir çok eşlilik anlayışına karşı çıkmışlardır. Şeriati ve Aliya bu konuda en sert eleştiriyi yapan isimlerdir. Aciz kalanlara, savaş mağdurlarına kol kanat geren şekilde bir çok eşliliğe onay vermişlerdir. Harem ve cariye mantığını kesinlikle reddetmişlerdir.
• Gelenekte yer alan kadınların eğitimi ve erken evlilik konularda da İslami hareketler tavırlarını ortaya koymuşlardır. Gelenek erken evlilikten yanayken İslami hareketler her kadının tebliğ vazifesini yerine getirmek için eğitim almasını önemsemiştir. Eğitim sürecinden geçen bir kadının ise çocuk yaşta evlenmesi zaten mümkün değildir. İlk örnek İhvan örneğidir. Mısır’da kadını aktif özneler haline getiren bir harekettir.
• Bu değişiklikleri İslamcılığın ana metinlerle muhatap olması bize getiriyor. Çünkü ana metinlerle muhatap olunca görüyor ki Hz. Peygamber kendi döneminde kadınların pazarları denetlemesine izin vermiş, kendi karısının ticaretle uğraşmasına, kadınların savaşta ve cephe gerisinde aktif rol almasına, hekimlik yapmalarına izin vermiş. İşte metinle karşılasınca bunlarla karşılaşıyoruz. Bu din ana kaynaktan vaz edilirken kadın camiideymiş. Biat ederken kadın da ordaymış ve onun da fikri alınıyormuş. Ama baş-ka bir kaynakla muhatap olunca başka bir düşünce üzerine inşa edilen bir kadın profili ortaya çıkıyor.
• Tekrar altını çizerek söylüyorum bunun kadının çalışmasıyla falan alakası yok. Kadının kamusal alanda olması kadının çalışmasıyla ilgisi yok. İslami hareketlerin vurgusu kadının hayatı dönüştürmesin-deki rolüne… Bu dönüşüm sağlanırken kadının bir ofiste, belediyede çalışmasına bir dükkânının olmasına gerek yok. Bir şeye gerek var, o da kadının ‘ben Allah’ın sözüne direkt muhatabım’ diyebilmesi. Dolayımı ortadan kaldırması… İslami hareketler kadını aile üzerinden değil kendi öznelliği üzerinden tanımlıyor. Aslında bu dolayımı kaldırmak yalnız kadın için de geçerli değildir. Patrona karşı işçi için de, efendiye karşı köle için de, beyaza karşı siyah için de geçerli bir değerlendirmedir. İcat edilen tüm eşitsizliklere karşı yapılması gereken budur. Dolayısıyla bu yalnızca kadının özgürleşmesiyle alakalı bir mevzu değil. Tüm dolaylı bağlantılar için kurulmuş bir mantıktır.
• Bir de toplumsal gerçeklik noktası var. Bazen başımıza bir şey geliyor ve o süreç içinde bir bakmı-şız ki özneye dönüşmüşüz. Herkesi bir kenara bırakıp sadece Zeynep Gazali örneğine bile bakabiliriz. Son derece aktif, eylem insanı, yazar ve pek çok işkenceye maruz kalıp bir erkek ne kadar ezildiyse o kadar ezilmiş bir mücahide örneğidir. Mesela Fanon’da Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi konusunu çok önemser. Kadınların bir noktadan sonra mücadeleye katılıp kendi şehitlerini vermesiyle süreç içinde kadınlar kendi kızlarına mücahidelerin anılarını anlatmaya başladıklarından bahseder. Kadınların bu süreçten önce duvarların dibinden bir erkeğe görünmemek için gizli gizli gittiklerini ancak bu mücadeleye katıldıktan ve bağımsızlık kazanıldıktan sonra o özgürlüğü inşa eden öznelerden biri olduğundan bahseder. Bizdeki 28 Şubat sürecinin de özneleştirici süreci müthiştir. Türkiye’de kadının özgürleşmesinin ancak İslami Hareketler üzerinden olacağına dair mükemmel bir örnek oluşturdu. İşte süreçlerin ve mücadelenin kadını özneleştirmesinin en güzel örneklerinden bazılarıdır bunlar.
• Modern teori hep kadını “özgürleştirmeye” çalıştı. Cezayir’de işgalden sonra yapılan ilk iş kadınların haiklerini çıkarmaktır. Çünkü kadınların bu şekilde özgürleşeceğini sanıyorlar. Sonrasında da kadını kamusal alana, iş dünyasına sokmaya çalışarak devam ediyorlar. Doğal olarak bütün İslami çevreler buna tepki veriyor. Çünkü işgalci üzerinden gelen bir düşünce olarak görülüyor feminizm. Ancak biz işgalcinin bu tavrına karşı koyarken düştüğümüz nokta kadın karşıtı bir yer oldu. Aynı şeyi demokrasiyi eleştirelim derken totaliter rejimleri destekleyerek yaptık. 28 Şubattaki kadın mücadelesi bize kimseye sormadan hareket edebilme yeteneğini verdi. Kimseden izin almadan, babayı, kocayı aradan çıkartarak başörtüsünü takmaya devam edip gerçekleşen toplumsal mücadeleye kaltılmak kadının özneleşmesidir. On sekiz yaşındaki bir çocuğun tek başlarına başörütüsünü çıkarmamak ve okumaya da devam edebilmek için bavulunu toplayıp Malezya’ya gitmesidir özneleşme.
• Bu tartışmanın feminizmle, toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarıyla, kadının çalışması veya ner-de duracağıyla bir alakası olmadığını belirtmek istiyorum. Her seferinde bu tartışmanın bu başlıklara in-dirgenerek boğulmaya çalışılmasıyla mücadele etmeliyiz. Bunları her söylediğimizde ‘bu söylediğin şeyler feminizm’ diye söylediklerimizin boğulmaması gerekiyor. Feminizm bu kadar kötü bir şey değil ancak bu konuştuklarımız feminizm değil, İslami öze ve Hz. Peygamberin örnekliğine bakmak… Bizim özsel ve sistemik olarak bir değişim talebimiz… Siyasi, iktisadi, özgürlük, kadın, aile ve birçok konuda bir değişim talebimiz var ve bu konu da bu başlıklardan birisi.
• Benim önerim yalnızca dinleyerek veya toplantılar vesilesiyle bu konuları gündeme getirmek değil bir taraftan da üretmek. Eylem olmadan, hayatı dönüştürmeye teşebbüs etmeden, pratikte bir şeyler yapmadan olmaz.
Haber: Emre Ulukaya
Konuşma buradan izlenebilir: