Güç, mazlumu, garibi, aklımızı, dinimizi korumamız için lâzım
Özgür Yazarlar Birliği’nin İslami Siyasi Düşünce Birikiminin İzinde başlığıyla yürüttüğü tartışma dizisinin dördüncü programının konuşmacısı Siyerin Medine Dönemi Örnekliği başlığı ile Hüseyin Alan’dı. Alan’ın konuşmasından notlar şu şekilde:
– Modern tarih anlayışı tarihi iki dönem olarak tarif etti: İlkel dönem ve modern dönem olarak. İlkel dönem diye tarif edilen dönemde insan yalnız ilkel ihtiyaçlarını karşılar. Bilgileri ise mitoloji ve büyüye dayanır. Tarım devriminde ise bilgi din üzerinden sağlandı. Sanayi devrinde ise akıl bilginin kaynağı oldu. Bilimsel izah lineer tarih böyle tarif etti.
– Modern tarih öncesinde yasalar tanrısal kökenli, uygulayıcı ise yöneticiydi. Bu şekilde düalist bir yapı ortaya çıktı ancak bu laiklik değildir. Toplumun yaşam biçimi ve dini birbirinden ayrılmaz. Hobbes’a kadar bu şekilde devam etti. Kralın bir eline kılıcı, bir eline kitabı verdi. Dinin ve devletin bir olması laikliğin ortaya çıkmasıdır.
– Müslümanlıkta ayrı bir tarih çizgisi var lâkin bizde bunu bilen, üreten kimse yok. Hz. Muhammed’in bir hasır üzerinde yattıktan sonra yüzünde hasırın izini gören Hz. Ömer, Peygambere “Biraz rahat etsek, hazinemizde paramız da var.” dedi ancak Peygamber, “Bırak Ömer, dünya onların ahiret bizim olsun!” cevabını verdi. Bu tavır Hristiyanların dünyadan el etek çekmenin yansıması olan bir tavır değildir. Peygamberin tüm ömrü siyasetle geçmiştir.
– İslam medeniyet üretmez. Medeniyet sömürücü ve kan dökücüdür. Medeniyet dünyada bir cennet kurar ancak İslam cenneti ahirette kurar. Modern tıp insana uzun ve kaliteli bir ömür sunmak için var. Yaşam koçları insanlara mutluluk vaat ediyor. Yani insanlar artık hesap vermek istemiyor, ahiretle yüzleşmekten kaçmak istiyor. Kur’an’da bahsedilen salih kulların mirası iyi ahlak, iyi amel ve olursa da hayırlı evlatlardır. Salih kulların bıraktığı miras mal-mülk değildir.
– Peki, Medine, medeniyet değilse nedir? Haram şehirdir, sınırları içinde yalnız Müslümanlığın olduğu, sözün Müslümanlarca söylendiği, fitne-fesadın bastırıldığı bir yerdir, tıpkı İbrahim’in Mekke’si gibi… Mekke’de şirk ve İslam karşı karşıya gelmiştir. Mekkeliler inançlı insanlardı ancak çok tanrılı ve ticarete, hayata karışmayan bir din anlayışı vardı. Peygamberin getirdiği din her şeye karıştığı için çatışma başlamıştır. Tüm çatışmaların temelinde bu vardır. Boykot süreci başlamıştır. Daha sonra Akabe biatı gerçekleşmiş ve Medine’ye hicret edilmiştir. Akabe biatında Peygamber hiçbir dünya malı vaat etmemiş yalnızca “Cennet var!” demiştir.
– Hz. Peygamber, Hicret sonrasında Mekke’de mescit yaptırmış, Müslümanlara pazar kurdurmuş, sınır çizdirmiştir. Müşrik Araplar ve Yahudiler ile Medine sözleşmesi imzalanmıştır. Düzenlenen seriyyelerle civardaki kabilelere ve Kureyş’e hâkimiyetin Müslümanlarda olduğunu göstermiştir. Yahudiler ve müşrik Araplarla yapılan sözleşmelerde Medine’deki egemenlik sağlamlaştırılmış, siyasi hâkimiyet kurulmuştur.
– Hudeybiye Müslümanlar için bir virajdır. Kureyş’ten kurtulmak için aslında taviz gibi görünse de çok stratejik bir hamledir ve Hudeybiye’den sonra Müslümanların hâkimiyeti hızla yayılmıştır. Çok kısa sürede o günkü dünyadaki iki büyük imparatorluğa kafa tutar hale gelmiştir. İmkânsız görünen bu olay gerçekleşmiştir.
– Biz bugün aslında tipik Hristiyanlar gibiyiz. İman-amel arasında büyük bir açıklık söz konusu… Devlet dünyada büyük bir güçtür ve Müslümanların ortak malıdır. Bugün devlet, güç, mülk sermayenin ortak malı olmuştur. Bugün tiyatro haline gelen seçimler yalnızca sermayeye hizmet edenleri değiştiren bir mekanizmadır. Oysa Müslümanlık mülkü özel değil kamunun malı yapmıştır. Ümmetin mülküyle özel mülkü ayırmak yalnızca Müslümanların yapacağı iştir.
– İktidar insanı bozar ancak Müslümanı bozmaz. İktidar, güç, para; bunların hepsi Müslümanı bozuyorsa o zaman neden biz Müslümanız? Güç bize mazlumu, garibi, aklımızı, dinimizi korumamız için lâzım. Bugün herkes iki şeye muhtaç: bankaya ve devlete. Sıkıntımızı gidermek için bankalara, sermayeye, tefecilere gidiyoruz. Bugün küçücük ama ciddi bir cemaat kursan önce CIA müdahale eder. Dünyanın temeline dinamit koymak anlamına gelir bu! Hz. İsa tek başına Roma İmparatorluğu’nu sarstı.
– “Halk nedir?” konusunda kafamız karışık. Fransa’da burjuva, meclise girmek için kendini halkın temsilcisi olarak adlandırdı. “Halk” kavramı ilk buradan ortaya çıktı. Siyaset ve dinin ayrı şeyler olduğu düşüncesine karşı çıkmalıyız. Bu, batı tecrübesinin ortaya koyduğu bir düşüncedir. Batılı düşünürler de yıllardır bunu düzgün şekilde savunmuştur. Batıda tarihin her döneminde insanlar baskı altında yaşamıştır. Özel mülkiyet olmadan kralların, derebeylerinin, Kilisenin baskısı altında yaşamıştır. Cumhuriyet, laiklik, batılı için büyük nimettir ancak bizde bu yoktur. Örneğin Hariciler dünyada yaşayan en özgür topluluktur. Ordularının komutanı bile belli değildir. Savaş zamanı seçilir.
– Kâfiri dost etmezsek, birbirimize zulmetmezsek, devlet olmadan da olur. Çeşitli sıkıntılar olmaz mı, evet olur ancak salih kulların çektiğini biz de çekeriz. Bundan başka ne olur?
– Mecelle’ye kadar hiçbir zaman anayasa olmadı. Devlete anayasa yetkisini verirsen onu tanrılaştırırsın. Müslümanlar, devlete bu fırsat hiçbir zaman tanımadı.
Haber: Emre Ulukaya