Entelektüel çabalar açık siyaseti beslemeli
Özgür Yazarlar Birliği’nde devam eden “İslamcılığın Trajik Düşüşünden Çıkış Mümkündür” başlıklı tartışma dizisinin beşinci programında Mustafa Atav ile Halil Toprak konuştu. Konuşmalardan notlar şu şekilde:
Mustafa Atav:
– Machiavelli’nin “Prens”i, Hitler’in “Kavgam”ı gibi kitaplarda eğitim alanındaki biçimlendirmelerden yalanların çok kez tekrarlanarak kitlenin manipüle edilmesine kadar farklı endoktrinasyon süreçlerinden bahsedilir. Ercüment Özkan’ın da işlediği mankurtlaşma kavramı önemli.
– Birçok önemli siyasetçi (Mesut Yılmaz Çiller, Demirel, Ecevit gibi) Pentagon tarafından eğitime tabii tutulmuştur.
– Bütün bu gerçeklikler ışığında soracak olursak, burada biz neredeyiz? Bunları sormazsak süreci anlayamayız. Egemenler bizim hakkımızda karar veriyorlar, bizi ehlileştirmek istiyorlar.
– Stanford hapishanesi deneyi önemlidir. Birileri bize rol biçiyor. Bazen bunun farkındayız, bazen değiliz. Ama zamanla bazı rolleri içselleştiriyoruz. Bugünkü toplumda böyle bir role maruz kalıyoruz.
– Baudrillard’ın simülasyon kavramsallaştırması önemlidir. Reklam, dizi, sinema sektörü bizi bilinçli bir tüketici konumuna getirmiştir.
– Nasreddin Hoca’nın gagasını ve ayaklarını kestikten sonra leyleğe “İşte şimdi kuşa benzedin!” dediği fıkrası bugünleri izah etmesi bakımından çarpıcıdır. “Din böyle yaşanmalıdır!” denilen bir süreci yaşıyoruz. “Dine nasıl inanılıp yaşanılacağına ilişkin biz karar veririz.” modundadır egemenler. Bütün farklı din yorumlarına ayar verilmektedir. Son noktayı egemen irade koymuş oluyor. “İşte şimdi dine benzedin! İslam ancak böyle bir şeydir.” deniliyor.
– İslam’da devlet yoktur denilerek demokrat-laik aktörler olmamız istendi. “Demokratik-laik yönetim tarzına ram olmazsanız DAEŞ modeli size musallat olur!” deniyor.
– “Legal görünümlü illegal yapılanmaların üzerine gidilecek!” şeklindeki başbakanlık genelgesinin tezahürlerini, Furkan Vakfı örneğinde olduğu gibi STK’ların tehdit edildiğini görüyoruz.
– Bütün bunlar zımnen ne yapılması gerektiğini söylemektedir. Uyanık olmak gerekir. Kur’an’ın insan merkezli söylemi önemlidir. Sosyal adalet, İslami söylemde eşit yer bulmalı. Eşya ve olayları iyi gözlemlemek gerekir.
– Kur’an çalışmalarında Musa peygamberin denizi yarıp yarmadığı tartışılmakta, ancak Firavun’un “Ben de öldürür ve yaşatırım!” iddiasının güncel karşılıkları üzerinde durulmamaktadır. İktidar- toplum çatışmasında ekonomik ve siyasi güç Firavun’un elindedir.
– Güven ve dayanışma olmalıyken bireysellik işlendi.
Halil Toprak:
– Hristiyancılık, Yahudicilik var mı? Kamusal iddialarını bir tek İslamcılık mı sürdürüyor?
– İslami siyaset dili: Ercüment Özkan’ın arı duru İslam vurgusu, Kürşad Atalar’ın “orijinal dile vukufiyet” vurgusunu önemsiyorum. Buna örnek olarak ÖYB, İLKE SEN ve TOKAD’ın bir sloganı: “Yeryüzü Allah’ındır mültecilere yasaklanamaz.”
– Öncü bir kadro olmalı. Ama bu kadro kendilerini tek hakikat olarak görmemeli. “Öz İslam, hakiki İslam biziz!” dememeli; neticede paradigmalar değişir.
– Öncü kadro açık siyaset yürütmeli. Eylemlilikler içerisinde işin daha çok pratiğinde olan öncü kadro kendileri olabiliyorsa entelektüel olmalı. Bu yeterli değilse entelektüel grubunu oluşturmalıdır. Bu entelektüel grup 4 – 5 yıl kadar her alanda siyasi amaçlı okumalar yapıp yürütülecek pratik siyasetin önünü açmaya çalışmalıdır.
– Osmanlı’nın çözülüş sürecinde aydınlar geleceği, kurtuluşu fen biliminde gördüler. Fennin yansımalarını her alanda görebilmek mümkün: Sosyolojiye o dönem fenn-i içtima denmesi, edebiyatta Beşir Fuad’ın “fenni roman”ı, Abduh’un ebabil kuşlarını mikrop olarak yorumlaması, batılı tarz ilk açılan okulların askeri mühendislik içerikli olması… Devleti kurtarma, ulusu inşa için de fenn-i içtima yani sosyoloji baş tacı edildi Ziya Gökalp ile.
Baykan Sezer: Uygar toplumları inceleyen sosyoloji: batı dışı toplumları inceleyen onları tanımlayan entoğrafya/sosyal antropoloji diyorlar.
– Osmanlı ile cumhuriyet arasında kopuştan çok süreklilik söz konusudur. Kemalist modernleşme, Osmanlı modernleşmesinin devamıdır. Ece Ayhan, Osmanlı ile Cumhuriyeti iç içe geçmiş iki kaşık diye betimler.
– Acilcilik, eklektik ve pragmatikliğe sürükler insanı.
– İslam dairesinde kalarak batıdan güçlü olma niyetiyle düşmanın, batının silahıyla silahlanma fikri revaçtaydı. Batının tekniğini, bilimini alırken bunların batıya ait düşünüş, inanç, ahlak, kültür, yaşam tarzından ayrı olamayacağını idrak edemediler demek.
– 1960’larda da güç iktidar söylemi devam etti. MNP’nin güç istenci içeren sloganları: “Makine yapan makineler, fabrika yapan fabrikalar, ağır sanayi hamlesi” Güç istenci, Almanya nazizim, Japonya askeri diktatörlüğe sebep oldu.
– Batı medeniyetine karşılık İslam medeniyeti ortaya atıldı. İsmet Özel, İbn Halduncu etkiyle eleştirdi medeniyeti.
– İnsanı halifesi olarak görme konusu hümanizmdendir.
– Asr-ı saadet vurgusuna nostalji (eve dönüş özlemi) etiketi konup, Kuran ve sünnete dönüş ÖZCÜLÜK olarak mahkum edildi.
– 12 eylül, Medine Vesikası mevzuunu ne kadar etkiledi? Postmodern çeviri ve okumaların Medine Vesikasına etkisi nedir?
– Muhaliflikle toplumu dönüştürmek mümkün mü yoksa iktidarda olup tepeden mi dönüştürmeli?
– Temsiliyet hakkı devredilemez modunda eşit katılımcı, liderin olmadığı İslami bir oluşum mümkün mü?
– “Aman iktidara gelmeyelim iktidar bozar çürütür” düşüncesi yaygındır. Lakin muhaliflik de bozar hele konforlu eleştiri, konforlu muhaliflik… Dürüstlük ile samimiyet çoğunlukla karıştırılır. Samimice eleştirenleri hepten dürüst görmek nâmümkün.
Haber: Mustafa Özeke