EtkinlikÖYBSempozyum / Panel

Son anlaşmayla Türkiye, Gazze’nin statüsünü tescil etmiş oldu & Sykes-Picot yenilenecek ve ABD çıkarlarına göre yeniden biçimlendirilecek

Özgür Yazarlar Birliği’nde (ÖYB) düzenlenen ve gazeteci İslam Özkan’la akademisyen ve BDS aktivisti Selim Sezer’in konuşmacı olarak katıldıkları “Musul-Gazze Hattı ve Türkiye Siyaseti” başlıklı programda Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelerle Filistin meselesi ve bu merkezlerde cereyan eden hâdiselerle Türkiye’nin ilişkisi ele alındı.
Eski durumla yeni durum arasında hiçbir fark olmadığı hâlde ablukanın Türkiye sayesinde kaldırıldığı şeklinde bir izlenim verilmek isteniyor
Konuşmasının başında Siyonist İsrail tarafından bir operasyonla engellenen “Gazze’ye Kadın Gemisi” (Women’s Boat to Gaza – WBG) hakkında bir değerlendirme yapan Selim Sezer, bu olayın Türkiye’de çok az konuşulduğunu, bunun nedenleri üzerinde durmak gerektiğini belirtti. Sezer, “Gazze’ye Kadın Gemisi”nin engellenmesi hakkında konuşmanın Türkiye-İsrail anlaşmasıyla kamuoyunda öne çıkarılmaya çalışılan ablukanın kaldırıldığına ilişkin kanaatle çelişeceği için bu meseleyle ilgili yeterli gündem yapılmadığına dikkat çekti.
Türkiye-İsrail anlaşmasının ardından yardım gemilerinin gönderildiğini, bu gemilerin Siyonist rejim kontrolündeki Aşdot Limanına gittiğini, yine İsrail denetim ve onayına tabi olduğunu, binlerle ifade edilen kalemdeki malların girişinin yine yasak olduğunu; meselenin önceden de tamı tamına zaten böyle olduğunu söyleyen Selim Sezer, “Eski durumla yeni durum arasında hiçbir fark olmadığı hâlde ablukanın Türkiye tarafından kaldırılttırıldığı şeklinde bir izlenim verilmek isteniyor.” dedi.
İsrail’in bir bakanı marifetiyle, doğrudan devlet ağzıyla Filistinlilere dönük soykırım yapma tehdidini söyleme pervasızlığına sahip olduğunu vurgulayan Selim Sezer, bunun İsrail’in bunlardan dolayı hiçbir uluslararası kurum tarafından yaptırıma tabi tutulmamasından kaynaklandığının altını çizdi.
Filistin meselesinin sadece Gazze meselesi olmadığını, bir sürü meselenin iç içe geçmiş hâlde orta yerde durduğunu, bunlardan en önemlilerinden birinin Kudüs’ün statüsü olduğunu dile getiren Sezer, Siyonist rejimin Kudüs’ü Arapsızlaştırmaya çalıştığını, ayrıca Mescid-i Aksâ’ya dönük planlarını hayata geçirmeye gayret ettiğini, yine Filistinli mülteciler sorununun Filistin meselesinin özü olduğunu, bunun da Türkiye tarafından pek dile getirilmediğini hatırlattı.
Son anlaşmayla Türkiye’nin Gazze’nin statüsünü tescil etmiş olduğunu, Siyonist komutanlara dava açılmama güvencesinin verildiğini, selim_sezer_oybFilistinli muhaliflerin sınır dışı edildiğini söyleyen Selim Sezer, asıl önemli meselenin Filistin halkının olan doğal gazın Siyonist rejim tarafından çıkarılıp satılması olduğunu, bu gaz üzerinden İsrail’in hem zenginleştiğini, stratejik bir güç haline geldiğini hem de Filistin halkının doğal kaynaklarını yağmalamayı sürdürdüğünü, anlaşmanın bunlara bir zemin oluşturduğunu vurguladıktan sonra “Bu anlaşmanın hem İsrail, hem Filistin, hem de Türkiye olmak üzere herkesin lehine olduğunu söyleyenler aslında açık bir çelişkiye imza atıyor.” dedi.
Bu anlaşmayla Türkiye’nin ABD-Suudi Arabistan ve İsrail blokunda yer aldığının bir kez daha görüldüğünü savunan Selim Sezer, 15 Temmuzdan sonra İsrail ve ABD’ye karşı oluşan bir tavır beklentisine rağmen bu anlaşmanın yapıldığını söyleyerek konuşmasını tamamladı.
İkinci turda tekrar söz alan Selim Sezer, Arap Baharının Filistin meselesini olumlu yönde etkileyeceğine dönük bir beklenti olduğunu ancak Suriye savaşından sonra bu durumun tersine döndüğünü, Filistin meselesinin gündemden düştüğünü, Filistin için siyasi-askeri-lojistik desteğin azaldığını, daha önceden Suriye’nin direniş örgütlerine ev sahipliği yaptığını, Filistin içinde IŞİD benzeri grupların ortaya çıktığını ve bunların çok güçlü olmasalar da Hamas’ı hedef alacaklarını söylediklerini hatırlattı ve bu nedenlerle tablonun karamsar göründüğünü sözlerine ekledi.
Türkiye bölgeye kendi iradesiyle müdâhil olmadı; bu istendi, teşvik edildi
Selim Sezer’den sonra söz alan gazeteci İslam Özkan, bölgede İsrail’in varlığını anlamadan meseleleri kavramanın zor olduğunu, Musul meselesinin de doğrudan bununla alakalı olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında İsrail’in son işgalinin 1982’de olduğunu, ondan sonra 2010’a kadar yükselen direniş sayesinde sürekli geri çekildiğini, İsrail’in etrafındaki çemberin gittikçe daraldığını, dolayısıyla Irak işgali ve Arap Baharı çerçevesinde yaşanan gelişmelerin İsrail’le ilgisinin olmadığını söylemenin mümkün olamayacağını vurguladı.
İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet’in eski Başkanı Amy Ayalon’un, 2013 yılında Amerikan CBS televizyonuna verdiği mülâkatta dile getirdiklerini hatırlatan İslam Özkan bu mülâkatta Ayalon’un Türkiye’nin İran’ı kuşatacak bir sünni koalisyona önderlik yapması gerektiğini, bunu ekonomik, demokratik ve laik karakteri ile yapabileceğini ve bölgedeki asıl çatışmanın Filistin-İsrail değil de Sünni-Şii çatışması olduğunu söylediğini aktardı ve “Türkiye’nin bölgeye kendi iradesiyle müdâhil olduğunu düşünmüyorum. Bu istendi, teşvik edildi. Suriye’de bunu gördük. Clinton, Davutoğlu’na bunu söyledi.” dedi.
Türkiye’nin bölgesel güç olma arzusuyla İhvan’a oynadığını, Davutoğlu’nun Suriye’de yaşananları tarihsel bir akış olarak normal karşıladığını, Türkiye’nin Müslüman Kardeşlerle hatta girmesinin Direniş – ABD karşıtlığını bozduğunu, Mursi zamanındaki Mısır’la beraber İhvan desteğini de yanına alan Katar-Türkiye hattının doğduğunu söyleyen İslam Özkan, Suriye’de yaşananların Irak’ta bitme noktasına gelen el-Kaide için yeniden dirilme fırsatı olduğunu sözlerine ekledi.
Irak işgalinin İsrail etrafında gittikçe daralan çemberi kıran bir süreci başlattığını belirten Özkan, Musul meselesinin de şehrin IŞİD’e anahtar teslim verilmesi de dâhil olmak üzere, Irak işgali ve emperyalistlerin “yaratıcı kaos” olarak adlandırdıkları dizayn siyaseti ile iç içe geçmiş bir mesele olduğunu dile getirdi.
islam_ozkan_oybTürkiye’nin küresel güçlerle bazı konularda sorunlar yaşadığını, bazı alanlarda bağımsız davranmak istediğini vurgulayan Özkan, bölgeye Türkiye’nin acemi bir şekilde dâhil olmak istediğini, arka plânı olmayan bir perspektifle, âdeta züccaciye dükkânına dalan bir fil gibi hareket ettiğini söyledikten sonra ABD’nin de birçok meseleyi Türkiye’nin ağzından dile getirdiğini, Türkiye’nin bölgede ABD’nin önünü açtığını, iktidarın iç kamuoyuna dönük ayrıca başka bir propaganda yürüttüğünü savundu.
Musul’un kurtarılmasından sonra işlerin daha da kötüye gideceğini düşündüğünü ifade eden İslam Özkan, Irak’ın dağılma sürecinin başlayabileceğini, Musul için de bir özerklik sürecinin muhtemel olduğunu, bunun da dolaylı yollardan Türkiye yöneticileri tarafından dillendirildiğinin altını çizerek konuşmasını tamamladı.
İkinci turda tekrar söz alan İslam Özkan, Sykes-Picot’un yenileneceğini ve ABD çıkarlarına göre yeniden biçimlendirileceğini sözlerine ekledi.
Haber: Melike Belkıs Örs

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.