Uzlaşmasız, müslümanca bir mücadele davasında olan Seyyid Kutub, küresel sistemle uyuşmaya çalışan müslümanlar için bir engeldir
Özgür Yazarlar Birliği’nde “Kurucu İslami Siyasi İradenin İmkanları” üst başlığıyla düzenlenen tartışma serisi devam ediyor. Bu tartışmaya Nida Dergisi editörü Fatih Bütün, Unutturulan Kurucu Söylem “Seyyid Kutub Yorgunluğu” programıyla katkıda bulundu.
Konuşmasına “kurucu” kavramının inşa etme, bir hedefe yönelme anlamlarını taşıması sebebiyle önemli olduğunu vurgulayarak başlayan Bütün, “Müslümanlar olarak bu kökensel söylemin kesintiye uğradığı/uğratıldığı süreçler üzerine düşünerek entellektüel-pratik çabalar ortaya koymalıyız.” dedi. Buradan hareketle sözlerine devam eden Bütün, “Seyyid Kutub’u önemli kılan şeyin Kur’an ve Sünnet temelinde tarihin ve toplumun belirleyicisi olan şartlar/sorunlar karşısında öncü bir mücadele koymasıdır. Afgani, Abduh vb. isimleri de dahil ettiğimiz bu öncü mücadele halkası içerisinde Kutub, Müslümanların Batı ile karşılaşmaları sonrası Müslüman toplumlarında yaşanan sorunları değerlendirme ve cevap bahsinde Batı merkezli bir düşünüş ortaya koymaktan uzakta daha sahih bir literatür üretmesi sebebebiyle en önemli yeri tutar. Bu bağlamda Yoldaki İşaretler kitabı da özgün, bütünlüklü bir paradigmanın en önemli örneğidir.” dedi.
Fatih Bütün İslam’ın kurucu söyleminin yaşanılan toplum içerisinde beden bulacağını, bir teori yazıp bunu -toplumun dinamiklerini anlamadan, yok sayarak- giydirmeye çalışmanın yanlış olduğunu belirttikten sonra Kutub’un “Kur’an bilgi veya haz edinmek için okunulan bir kitap değildir.” demesinin yaşadığı dönemde büyük tarışmalar çıkardığına değindi. Ardından Seyyid Kutub’da yer alan temel kavramlar üzerinde duran Bütün, “Cahiliye kavramının fert fert bir yargıyı değil Benedict Anderson’un hayali cemaatler kavramına benzerlikle toplumun oturduğu referanslar ve dinamiklerle alakalı bir nitelendirmedir. Mısır toplumunda tek tek insanlar Müslümanım demektedir ancak insanlar tevhidi bir zihne sahip değildir. Kendilerini İslam’a refere etseler de düşünsel ve pratikte tevhidi bir perspektiften uzaktırlar. Tevhid, hayatı, toplumu kurma hususunda belirleyen bir kavramdır. Bu noktada amaç topluma tevhidi bir perspektif kazandırmaktır.” dedi.
Seyyid Kutub’un bir hükümet devirme yahut bir darbe peşinde olmayıp bir ahlak ayaklanması ve tevhidi bir bilinçlenme çabasında olduğunu dile getiren Bütün, entelektüel ve mü‘min gençler yetiştirerek toplumu İslam’a hazır hale getirecek öncü bir kadronun gerekliliğini anlatan Kutub’un hızlı ve yüzeysel değerlendirmelere maruz bırakıldığını belirtti. Ardından “Bugün Seyyid Kutub, bu mücadele hattından vazgeçmiş insanlar için atılması, kurtulunması gereken bir yorgunluk olmuştur.” diyerek sözlerine devam eden Bütün, özgüvenli bir dile sahip olduğunu belirttiği Kutub’un ulusları aşan düşünüş biçimine sahip olduğunu ve gücünü tevhidi bilinçten alan büyük bir birliktelik olarak ümmet tasavvuru bakış açısının altını çizdi.
Yine Kutup’da hakimiyet kavramının merkezi bir yerde olduğunu söyledikten sonra Bütün, “Hakimiyet kavramı kendisinin en üstün olduğu, insanlığın bütün sorunlarıyla baş edip çözüm sunacağı bir inancın anahtar kavramlarından birisidir.” dedi.
Seyyid Kutub’un ilkesel çerçevesini çizerek içeriğini biraz belirsiz bıraktığı kavramlarının bugün bazı anlayışlar tarafından yanlış ve aşırı yorumlarına zemin olarak kullanıldığını söyleyen Bütün, Kutub’un, silahı kendini savunma haricinde kabul etmedini vurguladı.
Konuşmasına Seyyid Kutub, fikri bir örgütlülük için fiziki bir örgütlülüğün gerektiğini söylemiştir diyerek devam eden Bütün, “Parça parça sorunlarla ilgilenmekten ziyade sorunların birleştiği kaynak üzerinden düşünen Kutub’un burada bütünlükçü ve kurucu bir anlayışa sahip olduğunu görmekteyiz.” dedi. Yine bu bağlamda Bütün, sisteme meşruiyet kazandıracak işlerden uzak durulmasının gerekli olduğu fikrindeki Kutub’un İhvan-ı Müslim’le olan ilişkisini hatırlatarak mecliste bulunmaya karşı çıkmış olduğunu dile getirdi. Sistemin kendi yırtığını kapattırma fonksiyonunun tehlikesini sürekli hatırda tutmak gerektiğini belirten Bütün, “Cahiliyenin şemsiyesi altında İslam’ın çözüm sunmayacağını söyleyen Kutub var olan sorunları kökensel olarak kavratmak derdindedir.” dedi.
Beşeri ideolojilerin yoğun bir şekilde kurtuluş reçetesi olarak dillendirildiği o dönemde Kutub bu zemini bütün olarak reddedip Kur’an’ın kurucu paradigmasını anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır diyen Bütün, Seyyid Kutub’un bu bağlamda bir tecrid ve tekfirden bahsetmediği; Kutub’un burada zihni bir tecrid, arınmanın ve pratikte ise kurucu, salih bir amelin olması gerekliliğinden bahsettiği uyarısında bulundu.
Seyyid Kutub’dan muhafazakar, liberal vb. yorumların çıkarılamaması sebebiyle rahatsızlık uyandırıldığını dile getiren Bütün, Seyyid Kutub’un eklektik ve parçacı bir anlayışa sahip olmadığına dikkat çekti.
İslam’ın hak üzre safları ayırıcı olduğunu belirten Bütün, “Seyyid Kutub’un cümlelerinde netlik ve sahih kaygının sadeliği vardır. Ama bugün Müslümanların net ve sade cümleler kuramadığını görmekteyiz. Bu durum ise Müslümanlarda zihni bir bulanıklığın göstergesidir.” dedi.
“Bilginin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. Haricinde bahsedilen her türlü şey tevhidi bilince katkısı oranında değerlidir aksi durumda ise uzak durulması gerekilendir, Seyyid Kutub’da.” diyen Fatih Bütün; uzlaşmasız, müslümanca bir mücadele davasında olan Seyyid Kutub’un küresel sistemle uyuşmaya çalışan Müslümanlar için bir engel olduğunu bu sebeple Kutub’un -kendi döneminde, kendi tarihsel koşullarında yorumlamak gerekirden yola çıkan- eleştiri ve tevillerle saf dışı edilmeye çalışıldığını belirtti.
Fatih Bütün, “Ufak kazanımlara aldanmadan İslam’ın tüm insanlığı kuşatacak çağrısı ve rehberliği için kuruculuk iddiasının hatırlandığı/hatırlatıldığı sorumluluklar yüklenilmesi gereklidir. Neyi değiştirdik ki diye sormadan tevhidi çağrıya kulak verip ısrarcı olmalıyız.” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Haber: Emre Karaca