20-24 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen Dergi Fuarı Türkiye’de bu alanda yapılan ilk çalışmaydı. Türkiye Yazarlar Birliği’nde gerçekleşen bu fuarda yayın hayatına halen devam eden uzun soluklu dergilerin yanında henüz genç dergiler ve kapanmış dergiler de vardı. Farklı mecra ve alanlarda yayınına devam eden dergiler, fuar süresince dergiciliğin önemi, gerekliliği ve dergi okuma alışkanlığı konusunda konuklara farklı bakış açıları sundu. Fikri ve edebi dergilerin bir araya geldiği fuarda birçok isim konuştu. Fuara katılan dergiler arasında Tasfiye de vardı. Haksöz ile aynı masayı paylaşan Tasfiye Dergisi’nin konuğu Ahmet Örs’tü. Örs, ‘Edebiyat ve Direniş’ konulu seminerini 22 Ekim Cuma günü sundu.
Başlığından da anlaşılacağı üzere direngen bir duruşun edebi çizgisini çeken seminerde Örs, hayattan kopuk bir edebiyatın aksine hayatın merkezinde yer alan bir edebiyatın ‘nasıl’ına cevap verdi. Konuşmacı ilk olarak Tasfiye edebiyat eleştiri dergisinin arka kapağına çekilen ‘direnen edebiyat’ şeridinin pratikte nereye oturduğunu açıklayarak başladı. Hayata kulluk bilinci ile bakan insanların zulme kayıtsız kalmasının bir açıklamasının olmadığını bundan dolayı direnişin bizler için bir sorumluluk olduğuna dikkat çeken Örs, her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da bu fikrin temellenmesinin gerekliliklerinden bahsetti. Günümüzde edebiyat dendiğinde akla gelen ‘çiçek böcek edebiyatının’ hayatın sadece bir boyutunu yansıttığını bundan dolayı acı ve zulmü örten bir yönünün olduğunu dile getiren konuşmacı, edebiyatın direnişe yaslanan kısmının bu yolla kapatıldığının vurgusunu yaptı.
Direniş ve edebiyattan kastın Kur’ani temelli bir duruş olduğunu söyleyen Örs, “Türkiye’nin içinden geçtiği tarihsel süreç itibari ile Müslümanların yaşadığı yenilgilerin edebiyat alanına da yansımış olması, bu alanda bir birikim sağlanmasına engel olmuştur.” dedi. Konuşmacı, “elbette bunun, edebiyat alanından tamamen soyutlandığımız anlamına gelmediğine fakat direniş hafızası bağlamında zayıflıklarımızın olduğu”na dikkat çekti.
“Tarihçiler sadece olayı ve zamanı öne çıkarır fakat edebiyatçılar insanı öne çıkarır” diyen Örs, bizim edebiyatımızın insanı ve vakıayı birlikte öne çıkarması gerektiğini söyledi. Tasfiye’nin de temel amacının bu yönde olduğunu dile getirdi. Konuşmacı, zulmün ve adaletsizliğin her alanda olduğunu ve direnişin de bu paralelde olması gerektiğini vurguladı. Konuşmacı, “Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, eğitim ve kimlik sorunu, ekonomik sorunları olan bu coğrafyada edebiyatçı sokaklara çıkmıyorsa, cephe mücadelesi içinde olduğunu bilmiyorsa veya tüm bunlara kayıtsız kalıyorsa yazdıkları eksik kalmaya mahkûmdur.” dedi.
Örs konuşmasına, eksik kalmış edebi birikimimizin güç toparlayacak bir vakitte olduğunu çünkü yaşanmışlıkların, hikâyelerimizin biriktiğini ve sonraki nesillere bu birikimi mücadele hafızası ile kurgulayarak bırakmamız gerektiğini söyleyerek devam etti. Edebiyatın, bizim için fikrin devinimini ve birikimini sağlayacak önemli bir araç olduğunu ve artık bu alanın sanal gerçeklikten uzaklaşıp güçlü bir temel ile tanışmasının önemine vurgu yaptı.
“Bizler iman amel bütünlüğümüzün yanında kendi öz temellerimizin üzerine kendi teorilerimizi kurmalıyız.”diyen Örs, yeni şeyler üretmeye, insanın içinde barındırdığı özelliklere farklı şekilde hitap etmeye ve yeni araçlar bulmaya ihtiyacımız olduğuna dikkat çekti. Fakat bunu yaparken risk almayan, tavır sahibi olmayan, bilgi birikiminden uzak bir edebiyatın müslümanca olmadığını da dile getirdi.
Örs konuşmasının sonuna gelirken Tasfiye’de yayınlanmış olan Mustafa Kıyak imzalı “Ceylan” şiirini okudu.
Konuşmacı son olarak; “Hayatın tüm gerçekliği hepimizin kapısının önünden geçiyor. Hikâyeler ve şiirler yanı başımızda. Halkların hafızası soyuta müsait olmayabilir bundan dolayı tüm kirliliğin gözler önünde olduğu, hedonizmin merkezi oluşturduğu bu çağda edebiyat çıkışlardan bir çıkıştır.” diyerek sözlerini tamamladı