EtkinlikÖYB

Söz, toplumları etkileyen esas güçtür

Özgür Yazarlar Birliği’nin İslami Siyasi Düşünce Birikiminin İzinde başlığıyla yürüttüğü tartışma dizisinin üçüncü programının konuşmacısı İslam Siyasetinin Oluşumu ve Şûra Sistemi başlığı ile Ümit Aktaş’tı. Aktaş’ın konuşmasından notlar şu şekilde:

– Beşerilikten insanlaşmaya doğru devam eden bir sürecimiz var.
– İktidar olma çabası hayvanlarla paylaştığımız bir yön. Ama bu iktidar devlet olarak okunmamalı.
– Akrabalık ilişkisini mecbur kılan ensest yasağıdır. Ensest yasağından kurulan farklı toplumlar da ümmeti oluşturuyor. Bunlar bizim sosyolojimize ait ve burada devlet söz konusu değil.
– 19. yüzyıl düşünürlerine (Freud, Marx, Engels) göre ilk insanlarda serbest cinsel ilişki varken mülkiyetle aile ortaya çıktı. Güncel Antropoloji bunun böyle olmadığını göstermekte.
– Antigone, kardeşinin cenazesini gömmeyi aile hakkı olarak görür. Egemenin yasasına karşı çıktığı için öldürülür. Hegel’e göre aile hakkı ile devlet hakkının en somutlaştığı noktadır bu. Aileyi savunan Antigone’a karşı devlet denen kurum ortaya çıkarak aileyi işlevsizleştirmiştir Hegel’e göre.
– Habil ile Kabil kıssasında da aileden devlete geçiş anlatılır. Kabilî tarım toplumu, Habilî göçebe toplumuna galip gelir.
– Devlet insanı, toplumu toprağa kayıtlar. İnsanlar Mısır’da Firavun egemenliğine kayıtlanmışken Sina’da bir yere kayıtlı değildir.
– Aile biyoloji üzerine kurulurken cemaat düşünce üzerine kurulur. Cemaat aile ile devlet arasında bir ara halkadır.
– Kayıtlı/yerleşik hale gelinen günümüzde devlet baskılasa da aile ve cemaat varlığını sürdürmektedir.
– Devlet, toplumdan soyut bir kurum olarak ortaya çıktı. State (devlet) durmuş, yapılaşmış anlamlarına gelmektedir. Sadece zenginler arasında dolaşan şey state’leşir, oturaklaşır, egemen olur.
– Pierre Clastres’e göre kabile geniş ailedir. Kabile/toplum devletleşmemek için savaşır. İnsanlar devlete karşı toplumu hep korumuştur.
– Yazı sözü, kilise dini, para mübadeleyi biçimlendirdi.
– Devlet düşünceyi değil araçsal aklı sever. Araçsal akıl üretimi artırır. Platon ütopyasında şairleri siteden kovar. Onlar o zamanın düşünen, itiraz eden insanlarıdır çünkü.
– Michel Foucault’a göre Atina ve İbrani olmak üzere iki yönetim modeli söz konusu.
Atina modeli mülkiyeti esas alır; İbranî (İbrahimî) model toplumu esas alır. Atina modeli yönetilenleri mülksüzleştirirken İbrani modeli yönettiklerinden sorumludur. Bakara Suresi’nde geçen “raina” (Bizi gözet) – “unzurna” (Bizi eğit) meselesini bu bakışla okuyabiliriz.
– “Unzurna” sözcüğü nazar/teori ile aynı kökten geliyor. Nazariyat/teori meseleye birlikte bakmak, meseleyi birlikte irdelemek demek. Burada öğreten ile öğrenen arasında hiyerarşi söz konusu değildir. Eşitler arasında birinci olma halidir öğretenin/yönetenin hali. Ebubekir’in böyle bir halife olduğu söylenilir.
– İbrahimî modelde iktidar toprağın değil halkın üzerinde kuruludur ve halkın sorumluluğu ona aittir.
– Hiyerarşik ilişkinin tesisi belli farkların öne çıkarılması ile oluşuyor. (Kıyafet ve protokol örneğin)
– Peygamberler esas olarak “söz”ü taşır. Söz, toplumları etkileyen esas güçtür.
– “Emr” kavramının özünde buyurma anlamı yok. “Emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker” dendiğinde bir emir/buyurma/yasak söz konusu değil.
– “Abd” kavramı iş yapmak, üretmek anlamına geliyor. Ama sonra bu kavram köle, pasif anlamına dönüşüyor.
– Medine Sözleşmesi’nde müslümanlar cemaat olarak geçerken sözleşmenin bütün tarafları ümmet olarak anılıyor. Süreç içerisinde bu sözleşmeye riayet etmeyen Yahudilerin surları (kaleleri) yıkılıyor. Ve o toplum hiyerarşik durumdan yatay bir hale dönüşüyor.
– Cennetle müjdelenmiş on kişi peygamberin şûrasını oluşturuyor.
– Fatıma, Ali’nin biat etmesini engelliyor. Aslında Fatıma ile Aişe, Şiiliğin ve Sünniliğin kurucu figürleridir.
– Ebubekir, Fedek arazisine devlet adına el koyuyor. Fatıma miras diye itiraz ediyor. Bu Antigone meselesine benzer. (devlet hakkı – aile hakkı).
– Hasan Basri ve Ebu Hanife toplumsal özerkliği korumaya çalıştılar. Fıkıh, Ebu Yusuf aracılığıyla devletleştirildi. Gazali ve Nizamülmülk eliyle de eğitim devletleştirildi.
– Bir şeyi metafizikleştirince o buharlaşıp yok oluyor.
– Ebubekir “Allah’ın değil peygamberin halifesiyim.” diyor. Ömer, kendisine “emir’el-mü’minin” diyor. Muaviye ise kendisini “Allah’ın halifesi” olarak takdim ediyor. Muaviye ile beraber mü’minlerin işlerini gören imtiyazsız yöneticilik, kutsal bir hale büründürülüyor.
– İbn Mukaffa etkisiyle din adamları devlete bağlı hale getiriliyor.
Haber: Halil Toprak-Mustafa Özeke

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.